21 Temmuz 2016 Perşembe

Efsanevi Savaşçı Aşil ve Truva Savaşı'nın Tarihi


Milattan önce 1100'lü yıllar.İnsanların  hala Antik Yunan Tanrılarına inandıkları bu dönemde krallara karşı gelecek,tanrıları bile kendine hayran bırakacak bir savaşçı ortaya çıktı.Günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce yaşamış bu insan savaşta ölmeyi seçerek,aslında ölümsüzlüğü kazanmış ve adı günümüze kadar gelmiştir.Dünya tarihindeki en ölümcül savaşçılardan biri kabul edilen bu adamın ismi "Aşil"'di.



    Aşil Peleus adında normal bir babadan ve Tetis adında Tanrıça bir anneden Yarı Tanrı olarak dünyaya gelmiştir. Efsanelere göre O daha küçücük bir bebekken annesi Tetis oğlunun ölümsüz olmasını istediği için Styx nehrinin kutsal suyuna Aşili topuğundan tutarak suya daldırmış ve çıkarmıştır. Böylelikle topuğu hariç her yeri ok girmez kılıç kesmez bir hal almıştır.Homeros'un anlattıklarına göre Aşil 6 yaşına geldiğinde babası tarafından Sentaurlara teslim edilir. Sentaurlar tarafından bir savaşçı olarak yetiştirilmeye başlanan aşil güçlenmesi için kurt kemiklerinin ilikleri ile besleniyordu. Henüz çocuk yaştayken koşarak geyik yakalıyor ve aslanlarla savaşıyordu.Fakat Aşil 9 yaşına geldiginde beklenmedik bir olay oldu.Dönemin ünlü kahini Kalkas Yunanistan'ın ileride çok büyük bir savaşa gireceğini ve bu savaşı Aşil adında büyük bir savaşçı olmadan kazanılamayacağını söyledi.Aşil'in annesi Thetis de geleceği görebiliyordu.Ve bu savaşta oğlunun öleceğini gördüğü için kaderini değiştirmek istedi.Aşili  savaştan uzak tutabilmek için henüz bi delikanlıyken yakın bir dostu olan Kral Laykamodyo'nun yanına Sycros adasına gönderdi.Aşil burada kadınların kıyafetlerini giyerek kralın kızlarının arasına karıştı.Etrafta dikkat çekmemek için bu dönemde kızıl saçlı anlamına gelen Hyra adını kullanmıştır.



    Tüm bu çabalara rağmen Aşil'in kaderi değiştirilemedi.Onun geleceğinde kadın kıyafetleri içinde saraylarda saklanarak geçirilece bir ömür değil,savaş meydanlarında  antik çağın kahramanlarından olan bir savaşçı olmak vardı.Homeros'un anlatılarında  dönemin en zeki ve kurnaz insanı olarak geçen Odiseus,türlü kurnazlıklarla Aşil'i bulmuş ve savaşmaya ikna etmiştir.Aşil öleceğini bile bile Truva savaşına katılır.Onun istediği tek birşey vardır.İsminin sonsuza kadar hatırlanması.Küçük Yunan devletlerini birleştirerek devasa bir ordu toplayan ve kendisine Krallar Kralı diyen Agamennon önderliğinde gemilerle Truvaya doğru sefere çıkılır.Kıyıya varırvarmaz savaşmaya ve şehirleri talan etmeye başlayan yunan ordusu bir süre sonra yanlış topraklarda olduklarını farkederler.Truva günümüz Çanakkale civarında bulunurken,Yunanlılar Balıkesir taraflarında bulunan Kral Telephos a saldırmıştır.Bu karışıklığın ardından kısa süre sonra tekrar gemilere binilip Çanakkale'ye dogru yola çıkılır.Truva'ya gelene kadar Aşil ve Yunanlılar tam 24 şehri talan etmiştir.En sonunda Truva kapılarına dayanırlar.Fakat Aşil kralların bile söz geçiremediği savaşçıdır.Kral Agamennon ve Aşil arasında ganimet paylaşımı ve Briseis adında esir alınan bir kız yüzünden anlaşmazlık çıkar.Bunun sonucunda Aşil,Mirmilon denilen profesyonel askerleriyle birlikte savaştan çekildiğini söyler.



    Bu olaydan sonra savaşta avantaj Truvalılara dönmüştür. Truva ordularının başında Anadoludaki en iyi savaşçı olarak görülen Prens Hektor vardır.Aşil'in en yaıkın arkadaşı Patroplus Hector  tarafından öldürülünce,Aşil savaşa tekrardan dahil olur.Tek başına Truva surlarına gider ve prens Hector a meydan okur.O zaman ki dünyanın bilinen en güçlü iki savaşçısı Truva surları önünde karşı karşıya gelir. Kılıçların,mızrakların ve kalkanların çarpıştığı bu düellodan Aşil galip ayrılmış ve Prens hektorun ölü bedenini at arabasının arkasına bağlayıp Truva surlarının önünde parçalanana kadar sürüklemiştir.Bu olay sonrasında Truva büyük bir askeri gücünü kaybetmiş,ayrıca Aşil'in bu yaptığı şehirde çok büyük moral çöküşüne neden olmuştur.Ama yinede Truva şehri hemen düşmez.Yunan ordusuna karşı 9 yıl direnmeyi başarır.



    Fakat artık Aşil'in zamanı dolmuştur.Savaş devam ederken,kehanetlerin ön gördüğü şekilde Hector'un kardeşi prens Paris tarafından öldürülebileceği tek yer olan topuğundan vurularak öldürülür. Aşil ölmüştür fakat Truva şehri hala ayaktadır ve savaş devam etmektedir. Askerler arasında Aşil'in oğlu Neoptolemos'un savaşa katılırsa savaşın kazanılacağı yönünde bir söylenti yayılır. Bunun üzerine Neoptolemos da savaşa katılır. Ardından kurnaz Odyseus meşhur Truva atı fikrini ortaya atar. Truva atı sayesinde yunanlılar aşılamaz surları nihayet aşmış ve içeri girmeyi başarmıştır. İçeri giren gurup gece nöbetçileri öldürüp kapıları açınca Truva şehri yakılır ve çok büyük katliamlar olur. Neoptalamus babası Aşilin öcünü alarak Prens Paris'i öldürür, Hector'un 
oğlunu surlardan aşağı atar.



    Aşil, kısa ama hareketli bir hayat yaşamıştır.Hayatı boyunca istediği tek birşey vardı. " Adının sonsuza kadar hatırlanması!".Binlerce yıl sonra bugun bile hatırlandığına göre istediği olmuş gibi görünüyor.

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Pokemon GO Oyunu Hakkında Bilgiler


    Pokemon, 90'ların sonu ve 2000'li yılların başında dünyanın her yerinde büyük bir takipçi kitlesi oluşturdu.İlk olarak 1996 yılında Gameboy oyunu olarak ortaya çıktı.Fakat daha sonraları Anime,Manga,Kart ve Taso Oyunları gibi dallara uzandı.



    Ülkemizde de çok fazla ilgili görmüş olan Pokemon'un çizgi filmi, kendini Pikachu sanıp balkondan atlayan bir çocuk sonucu büyük tartışmalara sebep olmuş ve yayından kaldırılmıştı.Fakat yapımcısı Nintendo tarafından çıkarılan bir mobil oyun sayesinde tekrar hayatlarımıza girmek üzere.Pokemon Go adındaki bu oyun 5 Temmuz 2016'dan itibaren Avustralya,Japonya ve Yeni Zelanda da Android ve İos Platformlarında yerini almış durumda.Fakat henüz Türkiye'de indirmeye sunulmadı.


    Birazda oyunun içeriğinden bahsedelim.Pokemon Go çocukluğunuzda izlediğiniz pokemon çizgi filminde gördüğünüz birçok şeyi yapmanızı sağlıyor. Online bir platform üzerinden oynanacak olan bu oyunda, dünyanın birçok yerinden gerçek kullanıcılar olacak.Sağlayacağı sanal gerçeklik konusunda çok iddialı olan bu oyun sayesinde,odanızda,yaşadığınız sokakta hatta okulunuzda ya da iş yerinizde birçok Pokemon yakalayabileceksiniz.İsterseniz yakaladığınız bu pokemonları aynı çizgi filmdeki gibi başka kullanıcıların pokemonlarıyla da kapıştırabileceksiniz. Google Map üzerinden dünya haritasını çeken bu oyunda, harita üzerinde hangi pokemonun nerede olduğunu görebilecek ve onu yakalamaya gittiğinizde telefonunuzun kamerasına bağlanarak karşınızda o pokemonu görebileceksiniz.Kısaca bu oyun sanal ile gerçek arasında bir köprü görevi üstlenecek.Pokemonlar bizim dünyamızda, bizde onların dünyasında olacağız.




Birde oyuna ek olarak Plus bileklikleri çıkartılacak.Bu bileklikler bir nevi Poke Topu görevini üstlenecek.Muhtemelen oyunu oynamak için zorunlu olmayacak.Fakat mutlaka oyunda ek bir şeyler kazanmayı sağlayacaktır.Bu bilekliklerin fiyatlarının ise tahmini olarak 30-35 dolar olması bekleniyor.


6 Temmuz 2016 Çarşamba

Zombi Efsanesi Nedir ? Zombi Nasıl Olunur ?


    Zombi deyince hemen aklınıza korku filmlerindeki gerilim dolu dakikalar gelir.Genellikle bilinçsiz, daima aç, insan eti düşkünü ve bozulmaya yüz tutmuş cesetler olarak tasvir edilen zombiler sadece bir hayal ürünü , bir korku hikayesi mi,yoksa gerçekten zombiler var mı? Her ne kadar filmlerde izlediklerimizin hayal ürünü olduğunu bilsek de aslında zombilik birçok Afrika ve Güney Amerika ülkesinde çok uzun yıllardır var olan bir şey. Zombi,Yüzyıllardır Batı Afrika'da kabileler arasında yaygın olarak benimsenen Voodoo inancına göre bocor adı verilen büyücüler tarafından diriltilen ve sadece bocorun emirlerine uyan cesetlere verilen isimdir.Yerel dilde Nzambi kelimesinden türetilmiş olan zombi, "ölü kişinin ruhu" anlamında kullanılır.

    VooDoo inancına göre ölen bir kişi büyücüler tarafından yeniden canlandırılabilir.Ancak öldükten sonra ruh bedeni terkettiği için canlanan sadece vücut olur.Ruhun kontrolünde olmayan beden,eğer büyücünün kontrolünde olmazsa saldırganlaşır.Beden ayakta kalabilmek için sadece beslenmeye yönelir.Bu beslenme dürtüsü bilinç dışı yapıldığından yenebilecek herşey bedenin hedefinde olur,hatta insanlar bile.Bu inanç Batı Afrika'dan Haiti bölgesine kitleler halinde köle olarak götürülen Afrikalılarla birlikte Haiti'ye yerleşmiş, ve burada zombilik yeni bir şekil  kazanmıştır.Bugun Haiti  zombiler ve zombilik için bir nevi merkez konumundadır.Halk arasında yoğun bir şekilde anlatılan zombi hikayeleri ilk olarak Haiti' de dillendirilmiş,günümüzde bilinen ilk zombi miti burada yöresel bir inanç haline gelmiştir.Hatta 1915 ile 1934 yılları arasında ABD'nin Haiti'yi işgal ettiği dönemlerde zombilerin büyücülerin köleleri olarak Amerikan askerlerine karşı saldırı amaçlı kullanıldığına dair yaygın bir inanış oluşmuştu.


    Günümüze kadar gelen sayısız zombi efsanesinin yanında iki yaşanmış olay var ki gerçekten şaşırtıcı; 1937 yılında Haiti’de araştırmalar yapan Zora Neale Hurston isimli araştırmacının tespiti, dünyayı sarsmıştır; Üstünde yırtık pırtık kıyafetlerle, Haiti sokaklarında dolaşan bir kadın yakalanır ve durumu teşhis edilmeye çalışılır.Araştırmalar sonucunda kadının Felicia Felix-Mentor adında ve 1907 yılında yani 30 yıl önce ölmüş olduğu öğrenilir.Kadın voodoo törenleriyle gömülmüştür! Bilinçsiz bir şekilde ortalarda dolanan Mentor, öfkeli ve duygularından yoksundur. Mentor daha sonra bölge halkı tarafından saklanmış ve ortalardan kaybolmuştur. 



   Diğer bir hikâye 1980 yılında yaşanmıştır. Clairvius Narcisse, 2 Mayıs 1962 tarihinde öldü diye kayıtlara geçmiş ancak 1980 yılında Haiti’deki L’Estère köyüne canlı olarak geri dönmüştü. Olayın açığa çıkmasından sonra yapılan araştırmalar sonucunda Clairvius’un,miras anlaşmazlığına düştüğü kardeşleri tarafından bir büyücüye satıldığı ortaya çıktı.“Resmi” olarak ölümünün ardından gömülen Clairvius, kısa süre sonra büyücü tarafından gizlice toprak altından çıkarılmış, zombi olarak diriltilerek diğer zombi kölelerle birlikte yıllarca şeker kamışı tarlasında çalıştırılmıştı.1964 yılında büyücünün ölmesinin ardından psikoz halinin verdiği sersemlikle ada içerisinde 16 yıl amaçsızca yaşayan Narcisse üstündeki büyünün etkisi yavaş yavaş kalkınca geçmişi hatırlamaya başlamıştı.Pazar yerinde şans eseri kız kardeşiyle karşılaştıktan sonra eski hayatına yeniden kavuşan talihsiz adamın durumu, gömüldüğü mezarın boş çıkmasıyla resmiyet kazanmış oldu. Bilim insanlarına göre ilk ve tek resmi zombi Narcisse'dir.


   Kanadalı etnobotanist Wade Davis, 1982 yılında zombi hikâyelerinin gerçeklerini araştırmak ve bu sorulara cevap bulmak üzere Haiti’ye gitti ve bir insanın nasıl zombiye dönüştürülebileceğini inceledi.Araştırmaları sonucu ulaştığı bilgiler dehşet vericiydi;genel anlamda zombiler üzerinde yapılan, ilk olarak onları öldürüp gömmek, sonrasında toprak altından çıkarıp onları çıldırtmak yani beyinlerindekileri baştan yaratmaktı.VooDoo büyücüleri bir tür karakurbağası cinsinin korku anında derilerinde salgıladıkları zehir ve kirpi balığında bulunan zehirli toksin maddelerinden hazırladıkları sıvı zombi virüsünün hammaddesini olusturuyorlardı.Bir şekilde insanların yiyeceklerine karıştırılan veya cilt yolu ile tatbik edilen bu maddenin 1 miligramlık dozu insanın günlerce bilinci açık olmasına rağmen yarı ölü bir durumda bırakabiliyordu.Kalp atışları ve  solunumu hissedilemeyecek kadar düştüğü için yakınları tarafından ölü sanılan kişinin cenazesi toprağa verilirken,aslında olan biten herşeyi duyan kurban doğal olarak öldüğünü düşünmekteydi.Gömülen kişi VooDoo rahipleri tarafından 8 saat sonra mezarından çıkarılıyordu.VooDoo ayiniyle panzehir veriliyordu.Kendine gelir gelmez çeşitli fiziki işkencelere tabi tutularak direnci iyice kırılıyordu.Ayinin sonunda insanlar delirme eşiğinde olur ve ruhunun efendilerinin elinde olduğuna,karşı gelirse sonsuza dek acı çekecegine inandırılırdı.Sonraki aşamada ise Datura adı verilen bitkiden elde edilen bir toz düzenli aralıklarla verilerek insanlar bilinçsiz ve kendi istemi dışında hareket eden zombi benzeri yaşam formuna sokulurdu.Bu toz daimi hafıza kaybına,felçe,ruh ve sinir hastalıklarına, saniyeler içinde ölüme bile sebep olabiliyordu.Bir VooDoo büyücüsü uygun miktarlarda kölelerin yemeğine karıştırdığı bu tozla yıllarca sürecek zombiliğe yol açabiliyordu.Toz un uyusturucu etkisi kişiyi zombi olmaya bağımlı hale getiriyor ve iyileştirmek mümkün olmuyordu.



   Yani çokta korkacak bir durum yok.VooDoo büyücüleri tarafından ele geçirilmediğimiz sürece zombileşmemiz mümkün değil.Ama şunuda bilmekte yarar var;Geçtiğimiz yıllarda Amerikan ordusu tarafından hazırlanan “tedbir planı”nda akla hayale gelmeyecek bütün saldırıların bir listesi yapıldı ve bu liste içerisinde “zombi saldırısı” da var. Bu insanları zombilere karşı koruma planının ismi : CONOP 8888. Bu plan içerisinde vejetaryen, et yiyici ve hayvan zombilere karşı savunma prensipleri yazılmış.

3 Temmuz 2016 Pazar

Büyü ve Büyücülük Hakkında İlginç Bilgiler

    
    Büyü ve büyücülük, insanlık tarihi kadar eskidir. Babil döneminden günümüze kadar gelen yıldız falları, halen insanlar tarafından inançla baktırılmaktadır. O dönem Mısırlılar, Babil’den öğrendikleri yıldız haritaları ve fallarla, kehanetler yaparak tüm hayatlarını şekillendirmeye çalışmışlardır. M.Ö. 3000’li yıllarda Mısır uygarlığı döneminde uygulama ve kullanma anlamında zirve yapmış, batıda Roma döneminde ve doğuda Çin’de geliştirilerek bugünkü bilinen halini almıştır.Dinler tarihi incelendiğinde ise her dinin topluma yayılma dönemlerinde geçmişin izleri en çok büyücülük alanında görülmüştür.Özellikle, Yahudilerde o dönem büyü çok önemliydi. Cinler, efsunlar ve gizli güçler ile irtibat kurmaya çalışan Yahudiler, büyü ile çok uğraşmışlardır. 



    Hristiyanlık tarihinde,OrtaÇağ dönemlerinin etkisi görülmüş,bu dönemde uygulanan büyülerin neredeyse tamamı putperest inanışın eserlerinden yola çıkılarak yapılmıştır.Bugün bilinen ve uygulanan büyülerin neredeyse tamamı da yine bu dönemlerin izlerini taşımaktadır.



    Eski Roma döneminde, büyücülük yasaklanmış, bu işle uğraşan herkes şehirlerden uzaklaştırılmış ve yakalananlar öldürülmüştür. Bu korku öyle bir şekilde büyümüştür ki, hastalıkları iyi etmek için ilaç yapan insanlar bile öldürülmüştür. Ortaçağ Avrupa’sında ise, büyücülük korkunç bir suç olarak kabul edilmiş ve engizisyon mahkemeleri tarafından suçsuz yere cadı diye idam edilen binlerce insan olmuştur.
İslam dini, sihri inkar etmemiş, fakat itikadı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği, kötüye kullanıldığı ve kontrolü mümkün olmadığı için yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim'de , sihir küfür sayılır ve büyü yapanlar yerilir . İslamiyette büyü yapmak, tıpkı fal bakmak gibi açıkça haram kabul edilir. Ancak bazı islam alimleri büyüye karşı önlem almak gibi sebeplerle ve uygulamamak kaydı ile, öğrenilmesini helal görmüşlerdir.Müslümanlarca büyüden korunmanın en etkili yolunun Felak ve Nas surelerini okumak olduğuna inanılır ve dini bütün kimselerin büyüden korunduğu da genel bir kabuldür.Bazı inanışlarda yılanın bıraktığı kabuk,karanfil otu,sirke gibi maddeler büyüden korunmada kullanılır.İnsanoğlu antik çağlardan itibaren bilinmezliğin kapılarını zorlamak,yaradılışın,hayat ve ölümün sırlarını çözmek,doğa üstü güçlere hükmetmek ve onlar üzerinde hakim olmak amacıyla büyüye bel bağlamıştır.Büyülerin zamana,mekana ve de insana ait olmak üzere çok geniş boyutları vardır.Bir büyü yapılışına göre farklılıklar gösterebilir.İnsanın iç düzeni,aşk hayatı,sağlığı gibi aklınıza gelen her türlü konuda büyü yapılması mümkündür.


   Büyüler zengin,sağlıklı veya başarılı olmak gibi birine yardım etmek gibi iyi amaçlarla veya birini cezalandırmak gibi kötü amaçlarlada yapılabilir.Kötü amaçla yapılan büyü, insanların fiziksel yapısını bozmak,irade kontrol etmek,fikirleri ve hareketleri değiştirmek amacıyla yapılan geçici ve kalıcı etkiler yaratmaktadır.Bu tür büyülerde insanların psikolojik yapısı bozulur vekötü yönde etkilenir.Büyü uygulamalarının kısa zamanda,uzun süreli ve ölünceye kadar olanları vardır.Toplumumuzda yaygın olarak yapılan ve karşılaşılan 3 türlü büyü grubundan bahsedebiliriz;

AK BÜYÜ; Birini kendine bağlamak, sevgiliyle arayı güçlendirmek, aylardır görmediği birisinin hemen gelmesini sağlamak, düşmanın dost olmasını sağlamak, gözü dışarıda erkeklerin karısına bağlı olmasını sağlamak, boşanmayı engellemek gibi, amacı iyilik olan büyülere “AK BÜYÜ” denir.

KARA BÜYÜ; Bir İnsanı mahvetmek, öldürmek, ruhsal ve fiziksel yapısını bozmak, ağır izler bırakmak, kaza bela bulaştırmak, yaptığı işlerinin ters gitmesini sağlamak, karanlık güçlerle işbirliği yapmak kara büyünün özelliklerinin birkaçıdır.

KIRMIZI BÜYÜ; En büyük kötülük büyüsüdür. Amacı insanları öldürmek, aklını sakatlamak, intihara sürüklemek, karanlık güçlerin desteğini almak, lanete bulaştırmak, ölülerle anlaşmak gibi..

    Günümüzde büyünün tüm çeşitleri modern bilim tarafından reddedilir .Gerçekte gelişen teknoloji ve pozitif bilimler büyücülük kavramına karşı olan inanışı en asgari seviyeye indirmeyi başarmış olsa da, büyü gerçeği halen inkâr edilmeyen varlığını sürdürmektedir.

Ağlayan Çocuk "Çiko"'nun Laneti


    Ağlayan Çocuk, 1980'lerde İngiltere'de bir hayli gözde olan ve İtalyan ressam Bruno Amadio tarafından yapılan bir tablodur.Biz onu Avrupa Yakasında Burhan altıntop karakterinin salonunda ki çiko olarak tanıyoruz.4 Eylül 1985 tarihli İngiliz The Sun' gazetesine konuşan bir itfaiyecinin son zamanlarda yangın çıkan evlerde çok sayıda yanmamış Ağlayan Çocuk tablosu bulduklarını söylediği iddia edildi. Ayrıca, hiçbir itfaiye görevlisinin bu tabloları kendi evlerine sokmak dahi istemedikleri söylendi.


    The Sun ve diğer gazeteler bu konuyla ilgili haberlerini ilerleyen aylarda da sürdürdüler.Eylül 1985 tarihinde, İngiliz gazetesi “The Sun” da bir haber yayınlanır. Bir çiftinin Güney Yorkshire’daki evleri yanmıştır. İtfayecilerden biri gazeteye bir açıklama yaparak enkaza dönen evde hasar görmemiş bir Ağlayan Çocuk tablosu bulduklarını bildirir.Tüm halk bu olaydan sonra evdeki ağlayan çocuk resimlerini yok etmeye başladılar. Evde ağlayan çocuk resimi var ise o eve lanetli olarak bakılmaya başlandı.

    Tüm bu olaylardan sonra Te Sun gazetesinin editörü Kelvin MacKenzie halka şu çağrı da bulunur ; " Evinizde asılı ağlayan çocuk resmi hakkında endişeleriniz varsa,hemen bize gönderin, biz sizin için onu yok edelim." Ve böylece 1985 yılının cadılar bayramı günü The Sun gazetesi lanetli olarak kabul ettiği ağlayan çocuk resimlerinin yakılması için büyük bir gösteri düzenler.Yaklaşık 2500 adet ağlayan çocuk kopyası yok edilir.Bu arada korku filmleriyle denk çeşitli senaryolar da üretilmiştir.Ressam, tablolardaki çocukları kaçırıyor, resimlerinin gerçekçi olması için onlara eziyet ediyor ve en korkmuş hallerini resmediyordu.


    Mavi gözlü sevimli çocuk, Çiko, portresi yapıldıktan kısa bir süre sonra yetimhanede çıkan bir yangında hayatını kaybetmiş, bu yangın yüzünden yetim çocuğun ruhu Amadio’nun tablosuna hapsolmuş ve huzura erememişti. İşte bu yüzden hapsolduğu tablodan kurtulmak ve huzura ulaşmak için bulunduğu evleri yakıyordu.Lanetten kurtulmak için de teoriler üretilmişti. Örneğin, Ağlayan Çocuk ve Ağlayan Kız resimlerini birlikte yan yana duvarlarına asanlar felaketlerden kurtuldukları gibi iyi şansa da sahip olacaklardı.