30 Haziran 2016 Perşembe

Tarihteki En Ölümcül Savaşçılar

    Tarih boyunca Dünyanın pek çok bölgesinde savaşçı topluluklar veya büyük devletlerin profesyonel orduları destanlar yazmış ve isimlerini günümüze kadar getirmeyi başarabilmişlerdir. İşte bu efsanevi birliklerden bazıları..

    Akıncılar

    Akıncılar Osmanlı Devletinin sınır bölgelerinde, düşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek yıpratma harekatında bulunan hafif süvari birliklerine verilen isimdir.Akıncıların vazifeleri akın yapmakla kalmayıp,aynı zamanda düşmanın durumunu,yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplamak gibi bir istihbarat görevinide yerine getirmekti.Ağırlık yapacak hiçbirşeyi yanlarında bulundurmazlar,zırh giymezler,kılıçlarını kuşanıp atlarını düşman topraklarına sürerlerdi.Akıncılık Babadan oğula geçerdi ve yalnızca Türklere has bir askeri sınıftı.



    Sparta Savaşçıları

    Spartalı her erkek çocuğu, iyi bir sparta vatandaşı aynı zamandada iyi bir asker olmalıydı. Bu yüzden tüm spartalı çocuklar 7 yaşına geldiğinde ailelerinden alınarak Agoge adı verilen eğitime tabi tutulurlardı.Bu eğitimlerde sadakat,acılara karşı direnç,avcılık ve savaş sanatları hakkında pek çok şey öğretilirdi.18 yaşına geldiklerinde yedek orduda yer alırlar;21 yaşına geldiklerinde ise Sparta ordusunun birey olmaya hak kazanırlardı.Antik dünyaya korku salan bu savaşçılar kusursuz birer ölüm makineleriydiler.



    Aztek Jaguar Savaşçıları

    Oldukça eski bir Uygarlık olan asteklerin en elit birliğidir. Bu birliğe mensup kişiler tanrılarına benzediği için Jaguar gibi giyinirlerdi.Kılıç gibi silahlar yerine ucu volkanik camlarla ölümcül hale getirilmiş sopaları kullanırlar ve genellikle at üstünde savaşırlardı.Bu savaşçıların asıl amacı savaşlarda insan öldürmek değil,esir almaktır.Çünkü onların inanışına göre ;Savaş meydanında öldürülen düşmanlar boş yere ölmektedir.Oysa Jaguar Savaşçılarıaldıkları esirleri savaş öncesi özel törenler ile Tanrılarına kurban etmekteydi.



    Kızılderililer

    Amerika Kıtasının yerlileri olan bu insanlar doğayla barış içerisinde yaşarlardı. Yakın savaşta mızrak ve balta kullanırlar aynı zamandada yanlarında ok bulundururlardı. Savaşlarda öldürdükleri düşmanlarn kafaderisini keserek alırlardı.Kafa derisinin çokluğu bir savaşçının ne kadar iyi olduğunu gösterirdi.Savaşçı bir topluluk olmalarının yanı sıra çok da iyi avcıydılar.Fakat coğrafi keşifler sonrasında avcı olan bu topluluk birden ava dönüştüSömürgci Avrupalılar tarafından toprakları istila edilen Kızılderililer,beyazlara karşı vatanlarını korumaya çalışsa da başarılı olamamışlardır.


    Ninjalar

    Feodal Japonyada ortaya çıkan bu birlik savaş meydanlarında savaşmak için değil daha çok süikast için çalışmaktaydı. Casusluk, sabotaj, suikast gibi işleri para karşılığı yerine getirirlerdi.Hayatlarını gizlenerek geçiren bu insanlar,çoğunlukla efendilerinin huzurundan kovulmuş veya kendi istekleriyle ayrılmış Samuraylardan oluşmaktaydı.Bir Ninja'nın pek çok döüş tekniğine ve silaha hakim olması gerekirdi.Karşılarında düşman olarak Samuraylar gibi donanımlı savaçılar bulunduğu için Ninjalar zaman içinde Nivcudsu adında ayrı bir savaş sanatı oluşturmuştur.



    Pers Ölümsüzleri

    Ölümsüzler Pers İmparatorluğunun en gözde birliğiydi. Bu birlik adını hiç bir zaman eksilmemesinden alırdı. Sayıları 10.000 kadar olan bu birlikte aralarından birisi eksilse hemen yenisi gelir 10.000 sayısını tamamlardı.Bu savaşçılar; güçlü,kuvvetli,uzun boylu gençler arasından seçilir, daha sonrasında 2 yıllık zor bir eğitimden geçerlerdi.Eğitimi başarıyla tamamlayanlar imparatorluğun sınırlarına gönderilir ve savaşlarda kendilerini ispatlamaları beklenirdi.Yıllar süren savaşlar sonucunda hayatta kalmayı başaranlar "Ölümsüzler Ordusu" na girmeye hak kazanırlardı.Pers ölümsüzleri savaşlarda zırh kullanmayan,tamamen atağa dönük bir savaş sanatı izleyen bir svaşçılardan olusmustur.



    Moğollar

    Moğol ordusu tarihin en korkulan ordularından birisiydi.Moğollar Orta Asya bozkırlarında tarih boyunca bir birleri ile savaşmış, birbirlerini bırakıp birlik olduklarında ise tüm dünyaya meydan okumuşlardır.Kısa bacaklı ve dayanıklı Orta Asya atları üzerinde savaştan savaşa koşmuşlar,attıkları savaş çığlıkları ve acımazsızlıkları ile  dünyada tanınmışlardır.Toplu halde olduklarında durdurulamaz bir güce dönüşen Moğol Süvarileri, savaş konusunda her ne kadar iyi olsalar da devlet yönetimi konusunda aynı başarıya sahip olamamış;bu yüzden kurdukları büyük devletlerin ömrü kısa olmuşur.



    Vikingler

    Bir dönem tüm avrupaya korku salan viking savaşçıları yaptıkları akınlar ve baskınlarla adını tarihe yazdırmayı başarmıştır. Alışılagelmişin dışında daha çok denizlerden saldıran böylelikle düşmanın dengesini alt üst eden bu kavmin bir diğer özelliği ise dev gibi cüsseleriydi.Fiziki üstünlüklerinin yanında, savaşlarda genellikle balta kullanmayı tercih ederlerdi.Vikingler koca cüsseleri ve kanlı baltaları ile düşmanlarına korku,etrafına ölüm saçarlardı.



    Samuraylar

    Samuray, eski Japoncada 'hizmet etmek' anlamına gelir. Bu savaşçılar savaş ve felsefeyi bir araya getirmiş ve hayatları boyunca onurları için yaşamışlardır.Samuraylar savaşlarda genellikle kendilerine özel kılıçları kullanırlardı.Bu kılıçların ruhlarının olduğuna inanırlar ve onlara isim verirlerdi.Ayrıca kılıç dışında ok,mızrak ve silahsız savaşla da ustalaşırlardı.Silahlı ve silahsız dövüş için günümüzdede varolan Jujutsu savaş sanatını kullanırlardı.



    Orta Çağ Şovalyeleri

    Öncelikle her zırhlı ve atlı asker şövalye değildir. Orta Çağ döneminin tankları diyebileceğimiz bu seçkin birlik avrupa da ortaya çıkmıştır. 
Şövalyelik genelde asil insanların olabileceği bir askeri birliktir. Şövalye olarak yetiştirilecek olan bir erkek çocuğu, yaklaşık 7 yaşındayken babasının evinde ayakçı olarak çalışmaya ve eğitim almaya başlıyordu.Bu eğitimde,savaş sanatının yanında genel kültür hakkında da pek çok bilgi verilmekteydi.Çocuk 12 yaşına geldiğinde ise başka bir şovalyenin yanına yardımcısı olarak çalışması için verilirdi.Bir süre sonra gerekli şartları karşıladığında ise Şovalyeliğe terfi ediyordu.Ağır zırhları ve atlarıyla orduların içine korkusuzca at süren ve önüne geleni ezen şovalyeler, OrtaÇağ'ın durdurulamaz güçleriydiler.



    Maoriler

    Vatanları Yeni Zelanda topraklarıdır. Çok aç kaldıklarında insan eti yiyen, savaş dansı yapan bu kavmin naamı bir okyanus adası olan Yeni Zelandadan tüm dünyaya yayılmıştır. Düşmanlarını korkutmak için savaş öncesi Haka Dansı yaparak daha savaş başlamadan psikolojik olarak  1-0 öne geçiyorlardı.Ayrıca Moko adı verilen yüz dövmeleride bu kavime has bir özelliktir.Moko, kadınlar için güzellik ;Erkekler için savş simgesiydi.Belirli bir savaş stilleri ve eğitimleri yoktu.Özgürlüklerine düşkün ve savaşçı bir halk olarak bilinen Maoriler, hala Yeni Zelenda  da yaşamını sürdürmektedirler.



    Yeniçeriler 

    Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi ile küçük yaşta alınan çocukların anadoluda türk ailelerinin yanına verilerek yetiştirilmesi ile oluşturulur.Avrupanın ilk düzenli ve eğitimli ordusu olma özelliğini taşır.Yeniçeri Ocağı 16.yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı Ordusu'nun talimli,mükkemmel bir yaya kuvveti olup;savaşlarda vurucu güç konumumndaydı.Hafif örme zırh giyerler ve kılıç kullanırlardı.Devletin ilk yüzyıllarında çok büyük yararları olan yeniçeri ocağı, daha sonra bozulması nedeni ile 1826 yılında Sultan 2.Mahmut  tarafından kaldırılmıştı.


29 Haziran 2016 Çarşamba

Roma'yı Titreten Gladyatör "SPARTACUS"



  Milattan 73 yıl öncesi… Yaptığı savaşlar sonrası elde ettiği ganimetler ve kölelerle gücünü daha da artırmış olan Roma,dönemin en güçlü imparatorluğuydu. Sosyal sınıflar arasında eşitsizliklerin had safhada olduğu İmparatorluğun temelinde ise kölelik sistemi yeralmaktaydı.Köleler, Roma'nın soylularının Roma vatandaşlarına yakıştırmadığı hemen her işi yapmaktaydı;Arenada ölümüne döğüşerek insanları eğlendirmek de dahil...Roma'nın bu en büyük eğlencesi için köleler arasından genç ve güçlü kuvvetli olanlar seçilerek gladyatör okullarında eğitilir ve sonrasında arenada canlarını verirken, izleyenler de bundan büyük zevk alırlardı.Bu gladyatörlerden biri de Spartacus idi. 

    Spartacus'ün kimliğine dair tarihçiler farklı görüşlere sahip.En gerçekçi olan görüşe göre Spartacus bir köle veya bir Roma'lı değildi.Roma ordusunda savaşmış Trakyalı özgür bir insandı.Bu bilgi köle isyanındaki savaşların Roma ordusuna karşı stratejik başarılarını da açıklamaktadır.Spartacusun nasıl köle olduğuna dair farklı görüşlerde var..Bunlar Roma oldusundan bir şekilde kaçıp yakalandıklarından sonra köle olarak satıldığı ya da başka bir savaşta esir düştüğü ve böylece köle olduğu şeklinde..Köle olduktan sonra Capua'da Batiadus'un gladyatör okuluna gladyatör olmak üzere satılmıştır.
     Hakkında yazılanlara göre başının yan tarafında bir kılıç darbesinin izi olan büyük bir yarık uzanıyordu.Genç ve sakallıydı.Güçlü bir çeneye,kıvır kıvır saçlara sahipti.Pek konuşmaz, hakkında hiçbirşey anlatmazdı.Bu nedenle onun hakkında kılıç yarasının hafızasını yok ettiği söylentisi yayılmıştı.Ondan tehlikeli ve barbar olarak bir isyancı olarak söz edendiğer romalı tarihçilerden farklı olarak,Tarihçi Grutarpus onu şöyle tarif etmektedir : "Güçlü,kuvvetli,zeki,ağırbaşlı,üstün kabiliyetli..Barbar olmaktan çok Helen olmaya layık bir insan."
     Liderlik özelliklerine sahip olan Spartacus köleliği hiçbir zaman kabullenmez. Zamanla gladyatör arkadaşlarına önce kaçmak, sonra da İtalya'da bir ayaklanma başlatmak fikrini kabul ettirmeyi başarır.Eğer başarıya ulaşırlarsa bütün kölelerin özgür yaşayacağı bir düzen kuracaklardır.Köle ayaklanması için iki şeye güveniyordu; Gladyatör okulundaki birbirine inanmış ve kader birliğine yapmış arkadaşlarına ve bütün ülkelerden seçilerek getirilmiş olan çoğu güçlü, kuvvetli ve Roma vatandaşlarından 3-4 kat fazla sayıda olan kölelere.Bu köleler örgütlenebilirse önünde durulmaz bir güç haline geleceklerdi. Bu düşüncelerle ayaklanmayı başlatmak için fırsat kollamaya başlar.Bir gece anahtarları alıp zincirlerini açan bir köle kadının yardımıyla özgür kalan Spartacus ile birlikte 74 gladyatör isyanı başlatırlar.Ele geçirdikleri mutfak bıçakları ve et şişleriyle gardiyanları öldürerek tutsaklıktan kurtulan gladyatörler, kısa bir süre içinde üzerlerine gönderilen küçük kuvvetleri dağıtarak ve çevredeki soylulara ait çiftlikleri basarak isyanın duyulmasını sağlarlar. Her geçen gün efendilerinden kaçarak ya da onları öldürerek Spartacus'ün isyanına katılan köleler sürekli artmaktadır.Vezüv Dağı'nın eteklerine karargah kurup, Romalıların üç bin kişilik ordusunu haber aldıklarında da Vezüv'ün tepesine çekilirler. Gelenleri grup grup avlayarak yok ederler.Elde ettikleri silah ve malzemeyi bu zaferi duyup kendilerine katılan binlerce köleyi silahlandırmak için kullanırlar.Spartacus'ün bu zaferi Romalıları şaşırttığı ibi binlerce köleye de umut ışığı olmuştur.Spartacus'ün bayrağı altında toplananlar bir çığ gibi büyür.Kısa sürede artık binlerce kişilik bir köle ordusunun başındadır.Romalılar bu kez 10.000 kişilik bir ordu ile geldiklerinde sonuç Rma'nın ikinci yenilgisidir.Romalılar Güney İtalya'yı Spartacus'e terkederek geri çekilmek zorunda kalırlar.Artık İtalya'nın güneyinde, insan bile kabul edilmeyen varlıkların yani kölelerin hükmü geçmektedir.
    Kısa sürede çevresinde 40.000 kişi toplanmıştır.Spartacus,üzerine gelen 3 ayrı Roma ordusunu perişan ettikten sonra TOryum Şehrini ele geçirir.Bu şehri merkez yapar ve uzun yıllar tasarladıklarını bu şehirde uygular.Bütün kölelerin özgürlüğünü ve insanların birbirine eşitliğini ilan eder.Altın ve gümüş biriktirmeyi,yüksek fiyatla mal satmayı yasaklar.Spartacus, karşılaştıgı her savaşta taktik başarılarıyla diğer tarafı oyuna getiriyor,karşılığında daha da güçlenerek savaş ve ganimetlerini zenginleştirerek büyümesini sürdürüyordu.Daha önce de gerçekleştiği bilinen kimi isyanlardan farklı olarak bu köle ordusu Roma tarafından öngörülemeyecek ölçüde iyi savaşıyordu.Sürekli hareket eden bu ordu,Roma lejyonlarını bir bir yenip özgürlüklerini  korumaya çalışıyorlardı.Ancak bu köle ordusu 2 yıl içinde 9 büyük Roma ordusunu yenerek Roma'yı titretse de hüzünlü bir sona doğru yürüdü.Romanın istila ettiği bölgelerden toplanan tüm lejyonerlerden büyük bir ordu kuruldu ve ordunun başına ünlü General Marcus Licinius Crassus getirildi. Marcus Crassus'un büyük bir ordu ile üzerine geldiğini öğrenen Spartacus,kuzeye Alplere doru yürüyüşe geçti.Amacı Alpleri geçmek ve köle ordusunu özgürlüğe kavuşturmaktı.Ancak köle ordusundan kimse İtalya'dan ayrılmak istemedi.Spartacus ister istemez Güney'e inmek zorunda kaldı.Luciano da Marcus Crassun'un ordusuyla karşılaştı ve orada ilk kez yenildi.Spartacus Sicilya'ya gecmeyi tasarlayarak Messina'ya çekildi.Amacı gemiler ile Sicilya'ya geçmekti.Korsanlarla anlaşmasına rağmen korsanların sözlerinde durmaması üzerine burada Crassus tarafından kuşatıldı.Kuşatmayı yarmak için MÖ.71 yılında gerçekleşen savaşta köle ordusu tamamen yok edildi.Canlı yakalanan 6000 köle Roma ve Capua  arasındaki Appiah yolunda ibret olsun diye karşılıklı sıra halinde çarmıha gerildi.Ancak tüm aramalara rağmen ne savaş medanında ölenler ne de canlı ele geçirilenler arasında Spartacus bulunamadı.Tarihçilerin bir kısmı, Spartacus'un cesedinin tanınmaz hale geldiği için tespit edilemediğini,bi kısmı ise savaş sırasında bir şekilde kuşatmayı yararak kaçmayı başardığını iddaa eder.Ancak Spartacus'e ne olduğu asla öğrenilemedi.Köle ordusunun yenilmez Roma ordusuna karşı Spartacus'ün  önderliğinde MÖ.73-71 yılları arasında tarihe yazdığı bu ölümsüz mücadele insanlık tarihinin ezilenlerin ezenlere karşı ilk ayaklanmasıdır.
   Spartacus isyanın başında : " Çarpışıcaz ! Öyle bir çarpışıcaz ki ; Roma hayatı boyunca Capua'ın Gladyatörlerini UNUTMAYACAK! " diyordu. Gerçekten de sadece Roma değil, 2000 yıl geçse de Dünya bile onları hiç unutmadı...